Geri dönüştürüyoruz. Daha az tüketiyoruz. Yerel üreticiden alıyor, bez çanta taşıyor, pipet kullanmıyoruz. Bazen kendimizi kutlamak geliyor içimizden; bazense “Bunların hepsi neye yarıyor?” diye düşünüyoruz.
Dünyayı kurtarmak… Haddimize mi gerçekten?
Küresel ölçekte yaşanan çevresel krizlerin büyüklüğü karşısında, bireysel çabalarımız zaman zaman küçük ve etkisiz görünebilir. Bu his, özellikle her gün yeni bir felaket haberiyle karşılaşırken, çok tanıdık: Ormanlar yok oluyor, sular çekiliyor, hava solunamaz hale geliyor, iklim krizi kapıyı çalmıyor artık — içeride oturuyor.
Peki o zaman, ne yapmalı?

Birey olarak yapabildiklerimiz sınırlı mı? Evet. Ama etkisiz değil.
Bireysel adımlar, sistemsel değişimin hem tetikleyicisi hem aynası olabilir. Bir kişi plastik poşet almazsa dünya değişmez, ama milyonlarca kişi talebi değiştirirse üretim de değişir. Yine de mesele sadece alışveriş listemizi değiştirmek değil. Mesele, bakış açımızı değiştirmek. Tüketici değil, sorumlu bir yurttaş gibi davranmak.
Ancak şunu da unutmamak gerek: Dönüşüm sadece bireylerin değil, kolektiflerin, şirketlerin, devletlerin, yasaların, sistemlerin de sorumluluğunda. Bireyin yapabileceklerinin sınırları olduğu gibi, o sınırların genişletilmesi için mücadele eden yapıların olması da şart. Erişilebilir çevreci ürünler, şeffaf tedarik zincirleri, sürdürülebilir şehir planlamaları, döngüsel ekonomi politikaları olmadan sadece bireyden mucizeler beklemek haksızlık olur.

Hep birlikte ve çok katmanlı bir dönüşüme ihtiyacımız var.
Bu bir iyi niyet meselesi değil, sistem değişikliği meselesi. Alışkanlıkların ötesine geçen bir zihniyet dönüşümüne ihtiyacımız var. Tüketici olmaktan üretici olmaya, rekabetten iş birliğine, kar odaklılıktan etki odaklılığa geçiş.
Ve bu dönüşümde her aktörün — birey, topluluk, kamu, özel sektör, medya — aktif bir rolü olmalı. Kimsenin elini taşın altına koymadan bir şeyin değişmesini beklemek, yalnızca oyalanmak olur.
O zaman neden uğraşıyoruz?
Çünkü bazen doğru olan şey, sonuç alacağımızı bildiğimiz için değil, doğru olduğu için yapılır.
Biz Atölye Ren olarak, dünyanın yükünü tek başımıza omuzlayamayacağımızı biliyoruz. Ama kendi payımıza düşeni yapmanın bir erdem değil, bir sorumluluk olduğunu da biliyoruz.
O yüzden hâlâ özen gösteriyor, anlatıyor, paylaşıyor, sorguluyoruz. Ve inanıyoruz ki Ren’in arkadaşları faydaya değil, anlama ve doğruluğa inananların tarafında, hak ve adaletin arayışında!
Bir yanıt yazın