İrem Naomi Dress ile…

İrem Naomi Dress ile…

stories no.10

İrem Yanpar Coşdan

#gündelikaktivizm

Hızlı modanın hem gezegenimiz hem de insanlık için yıkıcı sonuçlarına dair bizleri bilgilendirerek sürdürülebilir ve yavaş modanın gerekliliği konusunda çalışmalar yapan İrem, Yeşil Yama’nın kurucusu ve aynı zamanda Fashion Revolution’ın Türkiye Koordinatörü. Daha adil bir tekstil endüstrisi için yaptığı paylaşımlarla bize ilham vere İrem ile “gündelik aktivizm” kavramı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Hızlı modanın hem gezegenimiz hem de insanlık için yıkıcı sonuçlarına dair bizleri bilgilendirerek sürdürülebilir ve yavaş modanın gerekliliği konusunda çalışmalar yapan İrem, Yeşil Yama’nın kurucusu ve aynı zamanda Fashion Revolution’ın Türkiye Koordinatörü. Daha adil bir tekstil endüstrisi için yaptığı paylaşımlarla bize ilham vere İrem ile “gündelik aktivizm” kavramı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

S. Dünyada neyi değiştirmek istiyorsun?

Herkes gibi dünyada değişmesini istediğim o kadar çok şey var ki… Çevresel ve sosyal sömürü, şiddet, fırsat eşitsizliği, hukuk ve adaletin işleyiş şekli, kapitalist düzen, eğitim sistemi, gelir adaletsizliği ve her türlü ayrımcılık bir çırpıda aklıma gelenler. Ancak elimde sihirli bir değnek ve bir de dilek hakkım olsa; herkesin, merak ettiği veya etkisi olduğu her konuda, tarafsız ve şeffaf bilgiye erişebilmesini ve bu bilgiyi önyargısızca değerlendirecek bir eğitim almış olmasını dilerdim. Böylece mensubu olunan grubun, süregelen anlatıların, çıkar ilişkilerinin, kitle manipülasyonlarının etkisinde kalmadan, akılcı kararlar alınabileceğine ve bunun da dünyada yanlış giden birçok şeyi kaynağında çözebileceğine inanıyorum.

S. Toplumsal dönüşümün her gün bireysel olarak ne yapmayı seçtiğimiz ile ilgili olduğuna inanıyoruz. Sen yaratmak istediğin değişim için gündelik hayatın içinde, çok da önemli görünmeyen kararlar alırken örneğin, neyi yapmayı ve yapmamayı seçiyorsun?

Aktivizm; sokağa çıkıp eylem yapmak, sesimizi yükseltmek kadar, gündelik kararlarımızda da kendini gösteriyor. Hatta kimi zaman bu kararlarımızın etkisi daha büyük olabiliyor. Örneğin, tekstil işçilerinin çalışma koşullarını sorgulamak veya bunun için sosyal medyada paylaşım yapmak kadar; emek sömürüsü yaptığını bildiğimiz bir markadan alışveriş yapmamak, eğer bir sektör çalışanıysak etik üretim yapan üreticilerle çalışmak da bir nevi aktivizm, sisteme bir başkaldırı…

Hayatın içinde, büyük küçük her türlü kararı verirken geçmiş yargıların/öğretilerin etkisiyle otomatik pilota bağlamamaya ve tüm seçeneklere eşit uzaklıkta başlamaya dikkat ediyorum. İşim gereği her gün bir bilgi alışverişi halindeyim ve bunun büyük bir sorumluluk gerektirdiğine inanıyorum. Bu nedenle bir paylaşımda bulunmadan önce, daha önce üzerinde çalışmalar yaptığım, neredeyse emin olduğum konulara bile mutlaka eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıyorum. Bilginin kaynağını, eğer varsa bir çıkar ilişkisi olmasına karşın, bu kaynağı fonlayan kurumları araştırıyorum. Olabildiğince veriye dayalı sonuçlar üzerinden ilerlemeye çalışıyorum. Kendimi hiçbir ürünün, çalışmanın veya yöntemin savunucusu olarak görmüyorum. Hepsinin artı ve eksi yönlerini görebilmeyi amaçlıyorum ve bunu karşımdakilerle mutlaka paylaşıyorum.

S. Gündelik hayatının içine bir rutin ve alışkanlık olarak yerleştirdiğin, sistemin yarattığı kötücül ritmi bozan, bu aktivist duruşun etrafındaki insanları nasıl etkilediğini düşünüyorsun? 

Konulara eleştirel ve çok yönlü bakınca, genelde etrafımdan “Daha önce hiç bu yönden düşünmemiştim” şeklinde yorumlar alıyorum. Zamanla, “bu sorgulanabilir mi” noktasından “nasıl oldu da bunu daha önce sorgulamadık!” seviyesine geliyoruz. Bir kez düşünme şeklini değiştirince, çok daha yaratıcı fikirler ve çözüm önerileri ortaya çıkıyor. Kendimizi ve düşünce yapımızı, sistemin dikte ettikleriyle, gönüllü olarak ne kadar sınırlandırdığımız akıl alır gibi değil. Bu nedenle kimi zaman çok bariz olan bir sorunu/çözümü belki yıllarca gözden kaçırabiliyoruz. Ayrıca, sorgulamanın, yanlış olduğunu düşündüğünüz bir şey için ses çıkarmanın öğrenilebilir ve bulaşıcı olduğu düşünüyorum.

S. “Ütopyalar güzeldir.” Hayal ettiğin gelecekte sıradan bir gün nasıl olurdu? Bize biraz betimleyebilir misin?

Tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyulan, politikanın değil bilimin, rekabetin değil iş birliğinin egemen olduğu,  herkesin nitelikli bir eğitime ulaşabildiği, insanların kendi benliklerini özgürce yaşayabildiği bir dünya hayal ediyorum. Hayatın tüm zenginliklerinin dürüst, ahlaklı ve çalışkan insanlara verildiği bir dünya… Burada bahsettiğim ahlak zarar vermeme yükümlülüğü ile, çalışkanlıksa çaba ile alakalı.  Bunların hepsi adil bir dünya hayaline çıkıyor. Günümüz koşullarında adil bir dünya sanırım en ütopik hayallerden birisi 🙂

Röportaj : Deniz Saygı

S. Dünyada neyi değiştirmek istiyorsun?

Herkes gibi dünyada değişmesini istediğim o kadar çok şey var ki… Çevresel ve sosyal sömürü, şiddet, fırsat eşitsizliği, hukuk ve adaletin işleyiş şekli, kapitalist düzen, eğitim sistemi, gelir adaletsizliği ve her türlü ayrımcılık bir çırpıda aklıma gelenler. Ancak elimde sihirli bir değnek ve bir de dilek hakkım olsa; herkesin, merak ettiği veya etkisi olduğu her konuda, tarafsız ve şeffaf bilgiye erişebilmesini ve bu bilgiyi önyargısızca değerlendirecek bir eğitim almış olmasını dilerdim. Böylece mensubu olunan grubun, süregelen anlatıların, çıkar ilişkilerinin, kitle manipülasyonlarının etkisinde kalmadan, akılcı kararlar alınabileceğine ve bunun da dünyada yanlış giden birçok şeyi kaynağında çözebileceğine inanıyorum.

S. Toplumsal dönüşümün her gün bireysel olarak ne yapmayı seçtiğimiz ile ilgili olduğuna inanıyoruz. Sen yaratmak istediğin değişim için gündelik hayatın içinde, çok da önemli görünmeyen kararlar alırken örneğin, neyi yapmayı ve yapmamayı seçiyorsun?

Aktivizm; sokağa çıkıp eylem yapmak, sesimizi yükseltmek kadar, gündelik kararlarımızda da kendini gösteriyor. Hatta kimi zaman bu kararlarımızın etkisi daha büyük olabiliyor. Örneğin, tekstil işçilerinin çalışma koşullarını sorgulamak veya bunun için sosyal medyada paylaşım yapmak kadar; emek sömürüsü yaptığını bildiğimiz bir markadan alışveriş yapmamak, eğer bir sektör çalışanıysak etik üretim yapan üreticilerle çalışmak da bir nevi aktivizm, sisteme bir başkaldırı…

Hayatın içinde, büyük küçük her türlü kararı verirken geçmiş yargıların/öğretilerin etkisiyle otomatik pilota bağlamamaya ve tüm seçeneklere eşit uzaklıkta başlamaya dikkat ediyorum. İşim gereği her gün bir bilgi alışverişi halindeyim ve bunun büyük bir sorumluluk gerektirdiğine inanıyorum. Bu nedenle bir paylaşımda bulunmadan önce, daha önce üzerinde çalışmalar yaptığım, neredeyse emin olduğum konulara bile mutlaka eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıyorum. Bilginin kaynağını, eğer varsa bir çıkar ilişkisi olmasına karşın, bu kaynağı fonlayan kurumları araştırıyorum. Olabildiğince veriye dayalı sonuçlar üzerinden ilerlemeye çalışıyorum. Kendimi hiçbir ürünün, çalışmanın veya yöntemin savunucusu olarak görmüyorum. Hepsinin artı ve eksi yönlerini görebilmeyi amaçlıyorum ve bunu karşımdakilerle mutlaka paylaşıyorum.

S. Gündelik hayatının içine bir rutin ve alışkanlık olarak yerleştirdiğin, sistemin yarattığı kötücül ritmi bozan, bu aktivist duruşun etrafındaki insanları nasıl etkilediğini düşünüyorsun? 

Konulara eleştirel ve çok yönlü bakınca, genelde etrafımdan “Daha önce hiç bu yönden düşünmemiştim” şeklinde yorumlar alıyorum. Zamanla, “bu sorgulanabilir mi” noktasından “nasıl oldu da bunu daha önce sorgulamadık!” seviyesine geliyoruz. Bir kez düşünme şeklini değiştirince, çok daha yaratıcı fikirler ve çözüm önerileri ortaya çıkıyor. Kendimizi ve düşünce yapımızı, sistemin dikte ettikleriyle, gönüllü olarak ne kadar sınırlandırdığımız akıl alır gibi değil. Bu nedenle kimi zaman çok bariz olan bir sorunu/çözümü belki yıllarca gözden kaçırabiliyoruz. Ayrıca, sorgulamanın, yanlış olduğunu düşündüğünüz bir şey için ses çıkarmanın öğrenilebilir ve bulaşıcı olduğu düşünüyorum.

S. “Ütopyalar güzeldir.” Hayal ettiğin gelecekte sıradan bir gün nasıl olurdu? Bize biraz betimleyebilir misin?

Tüm canlıların yaşam hakkına saygı duyulan, politikanın değil bilimin, rekabetin değil iş birliğinin egemen olduğu,  herkesin nitelikli bir eğitime ulaşabildiği, insanların kendi benliklerini özgürce yaşayabildiği bir dünya hayal ediyorum. Hayatın tüm zenginliklerinin dürüst, ahlaklı ve çalışkan insanlara verildiği bir dünya… Burada bahsettiğim ahlak zarar vermeme yükümlülüğü ile, çalışkanlıksa çaba ile alakalı.  Bunların hepsi adil bir dünya hayaline çıkıyor. Günümüz koşullarında adil bir dünya sanırım en ütopik hayallerden birisi 🙂

Röportaj : Deniz Saygı