Deniz Simone Wrap Dress  ile.

stories no.15

Deniz Soykan

#workday

Deniz doğadan aldığı ilham ve şifa ile birlikte bitkilerden elde ettiği mürekkepleri kullanarak doğal boyama yapan resim sanatçısı. Ankara’da Deniz Kızı Sanat isimli stüdyoda, kendini en iyi ifade edebildiği yere gidip onu ziyaret ettik. Hem onunla bir gün geçirdik hem de bize Deniz’i anlatacağı birkaç soru sorduk.

Deniz Simone Wrap Dress  ile.

stories no.15

Deniz Soykan

#workday

Deniz doğadan aldığı ilham ve şifa ile birlikte bitkilerden elde ettiği mürekkepleri kullanarak doğal boyama yapan resim sanatçısı. Ankara’da Deniz Kızı Sanat isimli stüdyoda, kendini en iyi ifade edebildiği yere gidip onu ziyaret ettik. Hem onunla bir gün geçirdik hem de bize Deniz’i anlatacağı birkaç soru sorduk.

1. Sanatın senin için bir öz-ifade olduğunu söyleyebilir miyiz? Eğer öyleyse bize eserlerin aracılığı ile kendinle ilgili ne anlatıyorsun?

Deniz: Sanat bana özümü ifade edebilmek için alan açmanın yanında, özümün ne olduğu hakkında yoluma ekmek kırıntıları bırakarak her bir adımda beni kendime yakınlaştırıyor diyebilirim. İfadenin özden gelebilmesi için kişinin kendi üzerinde çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu çalışma bana göre kendini yeniden var etme veya bozuklukları düzeltmek değil, zaten var olanı, kendi hallerimizi fark edebilmekle ilgili. İçimde neler olup bittiğini bilmeden, daha kendi sesime kulak vermeden kendimi başkalarına anlatmaya çalışmak çok mantıklı gelmiyor. Bunun için resim veya diğer sanatsal ifadelerin sadece onu yaparak, kurslara giderek geliştiğine inanmıyorum. Kişi kendini besleyen çalışmalar yaptıkça yaratıcı, özgün ifade kendiliğinden ortaya çıkmaya başlıyor. Doğada olmak, doğanın ritmini hissetmek, gözlemlemek, meditasyon yapmak, özümü besleyen şifalı çalışmalara katılmak benim yaratıcı doğamı besliyor ve sanat bütün bu deneyimlerime aracılık ederek onları dillendirmeme, görünür kılmama destek oluyor. Yaratımlarımı birilerine bir şeyler anlatma niyetiyle yapmıyorum, çoğunlukla kendi kendime bir şeyleri hatırlatmak için yapıyorum. Bazense yalnızca yaratım sürecini yaşamak ve sürecin hediyelerini toplamak için yapıyorum. Ben burada bunu anlattım demektense, benim için bu yaratımın anlamları şimdilik bu, ve ben değiştikçe anlamları da değişebilir bakış açısı bana göre yaratımımı da özgürleştiriyor. Bu şekilde her bir yaratımın kendi hikayesini, onu gören kişinin içinden anlattığına inanıyorum. Sanatın beni esneten ve genişleten yapısını seviyorum ve onu izleyen, dinleyen, okuyan kişiyi de genişletebilir olma ihtimali yaşadığımız bu sıkışıklar içinde bana umut veriyor.

Deniz-Soykan-2

2. Çok çeşitli ve belki de biraz alışılmışın dışında malzemeler kullanıyorsun. Bu araçlarla sanatını ifade etmek senin için neden bu kadar önemli?

Deniz: Doğal malzemeleri keşfetmem iki sene önce Datça’da Satsuma Studio’nun eğitimine katılmamla başladı. Şehirde büyümüş bir çocuk olarak, doğa ile olan bağımı hatırlamam yalnızca dört, beş sene öncesine dayanıyor. Özellikle üniversite yıllarında zor günler geçirdiğimde kendimi hep doğanın kucağına attığımı hatırlıyorum. Bir ağaca sırtımı yaslayarak saatlerce oturduğum olurdu. O zamanlar bunu pek anlamlandıramamış ve sadece boş bulduğum insansız bir yerde vakit geçirdiğimi düşünüyordum. Şimdi fark ediyorum ki acımı dindirmek için gidilebilecek belki de en güçlü şifacıya, toprak anaya gidiyormuşum. Bunu fark ettikçe, şehirde yaşayan biri olarak, doğada bulunmak için daha çok çabalamaya ve şehrin içindeki minik doğayı keşfetmeye başladım. Bu farkındalıklarımın üzerine doğal boyama eğitimine katılmak çalışmalarım için bambaşka kapılar açtı. Kullandığım malzemelerin doğal olmasına ve yaratımlarımın ekosisteme daha az zararlı olmasına dikkat etmeye başladım. Doğada bulunmak ve gözlemlemekten aldığım keyif, doğal malzemeleri araştırmak ve toplamakla birlikte daha da çoğaldı. Doğal malzemelerle çalışmanın bana en iyi gelen yanı hazırlık sürecinin getirdiği hediyeler; Doğada olmak, onu görmek, fark etmek, dokunmak, hissetmek. Tüm bunlar öyle zengin bir deneyim sunuyor ki bu malzemelerle yaptığım resim zaten sürecin hediyesi gibi öylece ortaya dökülüyor. Daha hayatımda çok yeni olan doğal malzemeleri kullanmanın benim açımdan bir diğer önemi de bitkilerin ruhunun ve deneyimlerinin de o resme katıldığına inanmam. Bence işin büyülü bir kısmı da burası. Bunun için adil, bitkileri, ekosistemi gözeterek toplamaya önem veriyorum. Kendim toplayamadığımda da doğal boya tedarik eden markaların pigmentlerini kullanmayı tercih ediyorum. Tamamen zehirsiz, ekolojik sanat yapıyorum diyemem ancak bu yolda yeni yürümeye başlamış biri olarak elimden geldiğince hem doğayı hem de kendi yaratıcı sürecimi gözeterek ilerlemeye çalışıyorum.

3. Peki biraz tersten ve biraz distopik bir soru sorsak; kendini ifade edememek, içini, ruhunu, hislerini, düşüncelerini, Deniz’i yansıtamamak nasıl olurdu?

Deniz: Bu soru ne yazık ki günümüzden çok uzak gelmiyor, her şeyin tekdüzeleştiği bir yapıda kendi özgün ifade biçimini bulmak epey sanrılı bir süreç. Kendini ifade edememek zaman zaman yaşadığım ve belki de ortak olarak yaşadığımız bir deneyim. Kendimi yansıtamadığımı düşündüğüm dönemler geçirdim. Sesi daha yüksek çıkanların dinlendiği ve önemsendiği bir Dünya’da sessiz, içine kapalı ve hassas bir çocuk olarak kendimi ifade etmekte hep çok zorlandım. Bu halimin yetersiz, eksik olduğuna inandım/inandırıldım. Aslında bunun bir problem değil, benim var oluş biçimim olduğunu kabul ettikçe kendimi illa sesimi yükselterek veya bir şeyleri baskılayarak değil yine kendimce yöntemlerle ifade edebileceğimi öğrendim. Bu yolda resim, yazı, bedensel çalışmalar bana aracılık etti. Sorduğun şekilde, tüm bu araçların olmadığını ve var olan tüm ifade biçimlerinin kısıtlandığını var saydığımda gözümün önüne odasına kapanmış küskün bir çocuk geldi. Küskün bir çocuk yanında kimse olmasada kendi içinde oyununu devam ettirebilecek güce sahiptir, ancak görülmeyi, desteklenmeyi önemsiyoruz ve buna ihtiyaç duyuyoruz. Ben küskün bir çocuk olarak kendi oyunumu devam ettirebilecek gücü bulur muydum bilemiyorum, bunu zihnimde canlandırması kolay ancak deneyimlemesi çok acı olurdu. 

1. Sanatın senin için bir öz-ifade olduğunu söyleyebilir miyiz? Eğer öyleyse bize eserlerin aracılığı ile kendinle ilgili ne anlatıyorsun?

Deniz: Sanat bana özümü ifade edebilmek için alan açmanın yanında, özümün ne olduğu hakkında yoluma ekmek kırıntıları bırakarak her bir adımda beni kendime yakınlaştırıyor diyebilirim. İfadenin özden gelebilmesi için kişinin kendi üzerinde çalışması gerektiğine inanıyorum. Bu çalışma bana göre kendini yeniden var etme veya bozuklukları düzeltmek değil, zaten var olanı, kendi hallerimizi fark edebilmekle ilgili. İçimde neler olup bittiğini bilmeden, daha kendi sesime kulak vermeden kendimi başkalarına anlatmaya çalışmak çok mantıklı gelmiyor. Bunun için resim veya diğer sanatsal ifadelerin sadece onu yaparak, kurslara giderek geliştiğine inanmıyorum. Kişi kendini besleyen çalışmalar yaptıkça yaratıcı, özgün ifade kendiliğinden ortaya çıkmaya başlıyor. Doğada olmak, doğanın ritmini hissetmek, gözlemlemek, meditasyon yapmak, özümü besleyen şifalı çalışmalara katılmak benim yaratıcı doğamı besliyor ve sanat bütün bu deneyimlerime aracılık ederek onları dillendirmeme, görünür kılmama destek oluyor. Yaratımlarımı birilerine bir şeyler anlatma niyetiyle yapmıyorum, çoğunlukla kendi kendime bir şeyleri hatırlatmak için yapıyorum. Bazense yalnızca yaratım sürecini yaşamak ve sürecin hediyelerini toplamak için yapıyorum. Ben burada bunu anlattım demektense, benim için bu yaratımın anlamları şimdilik bu, ve ben değiştikçe anlamları da değişebilir bakış açısı bana göre yaratımımı da özgürleştiriyor. Bu şekilde her bir yaratımın kendi hikayesini, onu gören kişinin içinden anlattığına inanıyorum. Sanatın beni esneten ve genişleten yapısını seviyorum ve onu izleyen, dinleyen, okuyan kişiyi de genişletebilir olma ihtimali yaşadığımız bu sıkışıklar içinde bana umut veriyor.

2. Çok çeşitli ve belki de biraz alışılmışın dışında malzemeler kullanıyorsun. Bu araçlarla sanatını ifade etmek senin için neden bu kadar önemli?

Deniz: Doğal malzemeleri keşfetmem iki sene önce Datça’da Satsuma Studio’nun eğitimine katılmamla başladı. Şehirde büyümüş bir çocuk olarak, doğa ile olan bağımı hatırlamam yalnızca dört, beş sene öncesine dayanıyor. Özellikle üniversite yıllarında zor günler geçirdiğimde kendimi hep doğanın kucağına attığımı hatırlıyorum. Bir ağaca sırtımı yaslayarak saatlerce oturduğum olurdu. O zamanlar bunu pek anlamlandıramamış ve sadece boş bulduğum insansız bir yerde vakit geçirdiğimi düşünüyordum. Şimdi fark ediyorum ki acımı dindirmek için gidilebilecek belki de en güçlü şifacıya, toprak anaya gidiyormuşum. Bunu fark ettikçe, şehirde yaşayan biri olarak, doğada bulunmak için daha çok çabalamaya ve şehrin içindeki minik doğayı keşfetmeye başladım. Bu farkındalıklarımın üzerine doğal boyama eğitimine katılmak çalışmalarım için bambaşka kapılar açtı. Kullandığım malzemelerin doğal olmasına ve yaratımlarımın ekosisteme daha az zararlı olmasına dikkat etmeye başladım. Doğada bulunmak ve gözlemlemekten aldığım keyif, doğal malzemeleri araştırmak ve toplamakla birlikte daha da çoğaldı. Doğal malzemelerle çalışmanın bana en iyi gelen yanı hazırlık sürecinin getirdiği hediyeler; Doğada olmak, onu görmek, fark etmek, dokunmak, hissetmek. Tüm bunlar öyle zengin bir deneyim sunuyor ki bu malzemelerle yaptığım resim zaten sürecin hediyesi gibi öylece ortaya dökülüyor. Daha hayatımda çok yeni olan doğal malzemeleri kullanmanın benim açımdan bir diğer önemi de bitkilerin ruhunun ve deneyimlerinin de o resme katıldığına inanmam. Bence işin büyülü bir kısmı da burası. Bunun için adil, bitkileri, ekosistemi gözeterek toplamaya önem veriyorum. Kendim toplayamadığımda da doğal boya tedarik eden markaların pigmentlerini kullanmayı tercih ediyorum. Tamamen zehirsiz, ekolojik sanat yapıyorum diyemem ancak bu yolda yeni yürümeye başlamış biri olarak elimden geldiğince hem doğayı hem de kendi yaratıcı sürecimi gözeterek ilerlemeye çalışıyorum.

3. Peki biraz tersten ve biraz distopik bir soru sorsak; kendini ifade edememek, içini, ruhunu, hislerini, düşüncelerini, Deniz’i yansıtamamak nasıl olurdu?

Deniz: Bu soru ne yazık ki günümüzden çok uzak gelmiyor, her şeyin tekdüzeleştiği bir yapıda kendi özgün ifade biçimini bulmak epey sanrılı bir süreç. Kendini ifade edememek zaman zaman yaşadığım ve belki de ortak olarak yaşadığımız bir deneyim. Kendimi yansıtamadığımı düşündüğüm dönemler geçirdim. Sesi daha yüksek çıkanların dinlendiği ve önemsendiği bir Dünya’da sessiz, içine kapalı ve hassas bir çocuk olarak kendimi ifade etmekte hep çok zorlandım. Bu halimin yetersiz, eksik olduğuna inandım/inandırıldım. Aslında bunun bir problem değil, benim var oluş biçimim olduğunu kabul ettikçe kendimi illa sesimi yükselterek veya bir şeyleri baskılayarak değil yine kendimce yöntemlerle ifade edebileceğimi öğrendim. Bu yolda resim, yazı, bedensel çalışmalar bana aracılık etti. Sorduğun şekilde, tüm bu araçların olmadığını ve var olan tüm ifade biçimlerinin kısıtlandığını var saydığımda gözümün önüne odasına kapanmış küskün bir çocuk geldi. Küskün bir çocuk yanında kimse olmasada kendi içinde oyununu devam ettirebilecek güce sahiptir, ancak görülmeyi, desteklenmeyi önemsiyoruz ve buna ihtiyaç duyuyoruz. Ben küskün bir çocuk olarak kendi oyunumu devam ettirebilecek gücü bulur muydum bilemiyorum, bunu zihnimde canlandırması kolay ancak deneyimlemesi çok acı olurdu.