Oya Hannah Shirt, Lemon ile…
Oya Hannah Shirt, Lemon ile…
stories no.8
Oya Ayman
#iyilik
Yaklaşık 30 yıllık gazetecilik kariyerinin ardından şehirli hayatı bırakıp İzmir’de küçük bir köye yerleşen ve altı yıldır bu köyde tıbbi aromatik bitkiler ile yaz sebzeleri yetiştiriciliği yapan Oya, Türkiye’nin ekolojik yaşam hareketinde öncü oluşumlardan biri olan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği kurucularındandır. Oya, tükettiklerimizin arkasındaki üretim sürecine farkındalıkla ve sorgulayarak yaklaşmamızı öğütlüyor. Doğayla ve topluluklarla kurduğu dayanışmacı ilişki ile bize ilham veren Oya’ya ‘’iyilik’’ üzerine birkaç soru sorduk.
Yaklaşık 30 yıllık gazetecilik kariyerinin ardından şehirli hayatı bırakıp İzmir’de küçük bir köye yerleşen ve altı yıldır bu köyde tıbbi aromatik bitkiler ile yaz sebzeleri yetiştiriciliği yapan Oya, Türkiye’nin ekolojik yaşam hareketinde öncü oluşumlardan biri olan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği kurucularındandır. Oya, tükettiklerimizin arkasındaki üretim sürecine farkındalıkla ve sorgulayarak yaklaşmamızı öğütlüyor. Doğayla ve topluluklarla kurduğu dayanışmacı ilişki ile bize ilham veren Oya’ya ‘’iyilik’’ üzerine birkaç soru sorduk.
“İyilik” denince aklınıza ne geliyor?
Toplumda genel kabul gören değerlerin ters yüz olduğu günümüzde, böyle temel bir değeri birkaç kelamda anlatmak pek kolay değil. İyilik denince aklıma ilk gelen tanım; kendimize, başka birine, diğer bir canlıya ya da bir topluluğa fayda sağlamak üzere karşılık beklemeksizin verme eylemi. Ama bir yandan da bu yeterli bir tanım değil. Çünkü fedakarlığı da aynı şekilde tanımlamak mümkün. Oysa iyilikle fedakârlık farklı kavramlar. İkisi arasındaki ince çizgiyi belirleyen şeyler de insandan insana değişiyor. Bazıları için kendinden vazgeçmeden vermek, bazıları içinse kendini düşünmeden vazgeçebilmek.
Bu anlamda iyilik de diğer kavramlar gibi kişiden kişiye değişebiliyor. Birine iyilik yaptığınızı düşünürken kötülük yapabilirsiniz mesela. Ya da sizin iyilik olarak gördüğünüz bir durumu başkası iyilik olarak nitelemeyebilir. Bazen iyilik yaptığınızın farkında bile olmayabilirsiniz. Ama kesin olan bir şey var ki; günümüzde adalet gibi iyilik de erozyona uğrayan temel değerler arasında. Öyle ki yapılan iyilikleri biri özveri, öbürü fedakârlık, bir diğeri enayilik diye değerlendirebilir. Her şey gibi kavramların da harcanıp tüketildiği tuhaf zamanlardan geçiyoruz.
İyilik bazı durumlarda çift taraflı bir eylem de olabilir. İyilik yapılan nasıl bir fayda sağlıyorsa, iyilik yapanın hissettiği huzur, iç rahatlığı ya da hafifleme de bir fayda olarak değerlendirilebilir. Komşunuzun karnı aç ya da ruhu yalnızken onunla sofranızı paylaşmak, sohbet etmek; çalışan bir annenin çocuğuna bakmak, ihtiyacı olanlar için sadece kullanmadığınız eşyalardan değil kullandığınız eşyalardan da vazgeçebilmek, sokak hayvanlarını beslemek, bir sivil toplum kuruluşunu desteklemek.
Bizim dilimizde iyilik etmenin çok güzel karşılıkları var: omuz vermek, el vermek, hâl hatır sormak, ucundan tutmak, çorbada tuzu olmak, komşusu aç yatarken tok uyumamak. Hepsi iyilik etmekle eşdeğer.
Kurnaz olmanın takdir topladığı, nezaketli olmanın saflık sayıldığı bir dünyada “iyi” kalmak nasıl mümkün olabilir?
Bütün duygular ve değerler beslendikçe çoğalır. İyilik ve kötülük de öyle. Yardım etmek, destek olmak, dayanışmak… Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyler arasında. Ben iyilik ve kötülüklerin devirden devire değiştiğini düşünmüyorum. Biri diğerinden daha fazla değil, sadece daha baskın ya da daha görünür durumda. Günümüzde kötülüklerin iyiliklerden çokmuş gibi görünmesinin, kötülüğün daha görünür ve konuşuluyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Kötülüğe duyulan tepki onun daha fazla tartışılmasına, konuşulmasına dolayısıyla görünür olmasına neden oluyor. İyilikler ise pek konuşulmuyor, görülmüyor, görünür şekilde yapılmıyor, lafı edilirse değeri azalıyor ya da kibre dönüşerek kötülüğe kapı açabiliyor.
“İyiliği” nasıl bulaşıcı hale getirebiliriz?
Ben iflah olmaz bir iyimserim. İyiliğin bulaşıcı olduğuna, dönüştürücü gücüne inanıyorum. Kurnaz olmanın takdir topladığı, nezaketli olmanın saflık sayıldığı bir dünyada bütün enerjimizi, kötülüklere karşı çıkıp sayıp sövmeye, eleştirmeye değil, iyilik yollarını açmaya, iyiyi inşa etmeye ve bulaştırmaya vermenin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. “Saflık” gibi yaftalara aldırmayarak ve doğru bildiğimiz yolda inatla ilerleyerek iyiliği bulaşıcı kılabiliriz.
Röportaj : Deniz Saygı
“İyilik” denince aklınıza ne geliyor?
Toplumda genel kabul gören değerlerin ters yüz olduğu günümüzde, böyle temel bir değeri birkaç kelamda anlatmak pek kolay değil. İyilik denince aklıma ilk gelen tanım; kendimize, başka birine, diğer bir canlıya ya da bir topluluğa fayda sağlamak üzere karşılık beklemeksizin verme eylemi. Ama bir yandan da bu yeterli bir tanım değil. Çünkü fedakarlığı da aynı şekilde tanımlamak mümkün. Oysa iyilikle fedakârlık farklı kavramlar. İkisi arasındaki ince çizgiyi belirleyen şeyler de insandan insana değişiyor. Bazıları için kendinden vazgeçmeden vermek, bazıları içinse kendini düşünmeden vazgeçebilmek.
Bu anlamda iyilik de diğer kavramlar gibi kişiden kişiye değişebiliyor. Birine iyilik yaptığınızı düşünürken kötülük yapabilirsiniz mesela. Ya da sizin iyilik olarak gördüğünüz bir durumu başkası iyilik olarak nitelemeyebilir. Bazen iyilik yaptığınızın farkında bile olmayabilirsiniz. Ama kesin olan bir şey var ki; günümüzde adalet gibi iyilik de erozyona uğrayan temel değerler arasında. Öyle ki yapılan iyilikleri biri özveri, öbürü fedakârlık, bir diğeri enayilik diye değerlendirebilir. Her şey gibi kavramların da harcanıp tüketildiği tuhaf zamanlardan geçiyoruz.
İyilik bazı durumlarda çift taraflı bir eylem de olabilir. İyilik yapılan nasıl bir fayda sağlıyorsa, iyilik yapanın hissettiği huzur, iç rahatlığı ya da hafifleme de bir fayda olarak değerlendirilebilir. Komşunuzun karnı aç ya da ruhu yalnızken onunla sofranızı paylaşmak, sohbet etmek; çalışan bir annenin çocuğuna bakmak, ihtiyacı olanlar için sadece kullanmadığınız eşyalardan değil kullandığınız eşyalardan da vazgeçebilmek, sokak hayvanlarını beslemek, bir sivil toplum kuruluşunu desteklemek.
Bizim dilimizde iyilik etmenin çok güzel karşılıkları var: omuz vermek, el vermek, hâl hatır sormak, ucundan tutmak, çorbada tuzu olmak, komşusu aç yatarken tok uyumamak. Hepsi iyilik etmekle eşdeğer.
Kurnaz olmanın takdir topladığı, nezaketli olmanın saflık sayıldığı bir dünyada “iyi” kalmak nasıl mümkün olabilir?
Bütün duygular ve değerler beslendikçe çoğalır. İyilik ve kötülük de öyle. Yardım etmek, destek olmak, dayanışmak… Bugün en çok ihtiyaç duyduğumuz şeyler arasında. Ben iyilik ve kötülüklerin devirden devire değiştiğini düşünmüyorum. Biri diğerinden daha fazla değil, sadece daha baskın ya da daha görünür durumda. Günümüzde kötülüklerin iyiliklerden çokmuş gibi görünmesinin, kötülüğün daha görünür ve konuşuluyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Kötülüğe duyulan tepki onun daha fazla tartışılmasına, konuşulmasına dolayısıyla görünür olmasına neden oluyor. İyilikler ise pek konuşulmuyor, görülmüyor, görünür şekilde yapılmıyor, lafı edilirse değeri azalıyor ya da kibre dönüşerek kötülüğe kapı açabiliyor.
“İyiliği” nasıl bulaşıcı hale getirebiliriz?
Ben iflah olmaz bir iyimserim. İyiliğin bulaşıcı olduğuna, dönüştürücü gücüne inanıyorum. Kurnaz olmanın takdir topladığı, nezaketli olmanın saflık sayıldığı bir dünyada bütün enerjimizi, kötülüklere karşı çıkıp sayıp sövmeye, eleştirmeye değil, iyilik yollarını açmaya, iyiyi inşa etmeye ve bulaştırmaya vermenin daha anlamlı olduğunu düşünüyorum. “Saflık” gibi yaftalara aldırmayarak ve doğru bildiğimiz yolda inatla ilerleyerek iyiliği bulaşıcı kılabiliriz.
Röportaj : Deniz Saygı